Başlangıç / Duyurular / Vakıf Malında Ne Gibi Hassasiyet Gereklidir?

Vakıf Malında Ne Gibi Hassasiyet Gereklidir?

Vakıf gelirleri, farklı farklı ve çok sayıda şahısların mal ve mülkünden oluştuğu için, yersiz tasarruflarda helalleşecek bir mercî yoktur. Helalleşme işi, kıyâmete kalır.

Diğer taraftan âyet-i kerîmede:
“Mallarında, isteyene ve (isteyemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar…” (Zâriyât, 19) şeklinde ifade buyurulan bu kimseler, iffeti dolayısıyla isteyemeyen nezih insanlar, belli bir terbiye görmüş kimselerdir. Bu mahrumları ihmal etmemek lâzımdır. Onların dış görünüşlerine bakıp, bunların ihtiyaçları yoktur, diyerek geri dönülmemelidir.

Yani, ciddi bir araştırma gerekmektedir. Çünkü özellikle farz bir ibadet olan zekâtta “taharrî: araştırma” şarttır. Zaten araştırma yapılmazsa ve zekât yerine gitmezse, o zekâtı yeniden vermek lazımdır. Zira zekâtın iki şartı vardır:
1. Taharrî, yani araştırmak.
2. Temlîk, yani mülkiyetini muhtâca devretmek.

Vakıflara veya hayır derneklerine verilen zekatlarda “araştırma mes’ûiyeti” tamamen müesseseye aittir. Müessesenin bu işle vazifeli kimseleri, gidip mahallinde araştırma yapmalı, zekat verilecek kimselerin durumunu mahallenin muhtarından, caminin imamından, yani ehlinden tedkîk etmelidirler. İmkan olursa evine de bir ziyaret gerçekleştirmelidir. Çünkü zaman zaman hayır müesseselerini, bazı şuursuz insanlar istismar edebiliyor. Bu kadar araştırmadan sonra -Allâhu a’lem- bir mes’uliyet kalmaz. Yani araştırma yapılıp verilen paralarda, bunların zekâta muhtaç olmadıkları sonradan ortaya çıkarsa, zekâtı tekrar iade etmek icab etmez.

Tabii zekât yalnızca şahsa verilir, temlîk şarttır. Hükmî şahıslara zekât verilmez. Bütün camiler, mektepler, Kur’ân Kursları, hastaneler zekâtla değil, infakla yapılır.

Vakıfların, maksadına matuf kullanılmaları hususundaki ciddiyetin daima hatırda tutulması bakımından umûmiyetle vakfiyelerin ya başında veya sonunda hem hayır dua, hem de beddua vardır. Hayır dua, vakfa hizmette kusur etmeyenler içindir.

Vakıf malında hassâsiyet ve onun muhâfazası çok mühimdir. Nitekim Sâlih -aleyhisselâm-’a mûcize olarak verilen deve, kimsenin mülkiyetinde değildi. Bir vakıf malıydı. Sütü, bir sebîl gibiydi. Sâhibi de Cenâb-ı Hakk’dı. Fakat azgın kavim, deveyi öldürerek vakıf malına ihânet ettiler. Neticede helâke dûçâr oldular.

Halk ağzında kıssadan hisse olarak anlatıla gelen Süleymân -aleyhisselâm- ve serçe kuşu arasında geçen şu hâdise de çok ibretlidir:
Birgün Hazret-i Süleymân -aleyhisselâm-, serçe kuşunu (veya Hüdhüd kuşunu) azarlamıştı. Bunun üzerine serçe, Süleymân -aleyhisselâm-’ı tehdîd etti:
“-Senin saltanatını mahvederim!” dedi.
Süleymân -aleyhisselâm-:
“-Senin cüssenle mi benim sarayımı mahvedeceksin?!..” dedi.
O küçük kuş, şöyle cevap verdi:
“-Kanatlarımı ıslatır ve bir vakıf toprağına sürerim. Sonra da kanatlarıma bulaşan vakıf toprağını senin sarayının damına taşırım. Böylece benim taşıdığım o vakıf toprağı, senin sarayını çökertmeye yeter!..”

Kıssadan hisse olarak bu hâdise, vakıf mallarının ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermesi açısından pek mühimdir.

Nitekim büyüklerimiz; “Vav’lardan (yani vallâhi diyerek lüzumsuz yere yemin etmekten, mes’ûliyet şuur ve hassâsiyeti taşımayan bir vâli olmaktan, hakkını îfâ edemeyen bir vâsî olmaktan ve gâyesine uygun sarf edilmediği takdirde ağır bir vebâli mûcip olan vakıf malından) kaçının; mes’ûliyetinden korkun!..” buyurmuşlardır.

Bu hassasiyet insanları vakıf malından uzaklaştırmalı mıdır?

Ancak bu ifâdedeki mânâyı doğru anlamak lâzımdır. Mesela gereğini ifa edebilecek imkan ve liyâkat sahibi kimselerin vakıf hizmetlerinden müstağnî kalması da, büyük bir vebâli mûcibdir. Burada korkmaktan maksad, bu müesseselerden istifâde edenlerin haklarının dikkatli tevzî edilmesi ve vakıf emlâkinin liyâkatle korunmasıdır.

Kula düşen, bu üçtimâî ibâdeti, aşk, şevk ve vecd dolu bir gönülle ve nezâketle îfâ edebilmektir. Mü’min karanlık bir gecenin mehtabı gibi derin, hassas, cömert, cesur, ince ruhlu, müşfik ve munsif olmalıdır. Mevlanâ, “Gönül, Kibriyâ’nın nazargâhıdır.” buyurur. İman bir gönül işidir. Merhamet bir gönül meyvesidir. Yeryüzündekilere merhamet edelim ki, gök yüzündekiler de bize merhamet etsin. Sınırsız güç ve kudret sahibi Rabbimiz, bu vesileyle bize acısın ve bizi affetsin. Âmîn!

Osman Nuri Topbaş ile yapılan röportajdan…

osmannuritopbas.com

 
 

0 Yorumlar

İlk yorumu siz yazabilirsiniz.

 
 

Yorum yaz